Almanya’nın Gelişmiş Bir Ülke Olduğu Yalanı

“Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey…”

Oktay Akbal

Farklı sebeplerle, Avrupa’nın farklı ülkelerinde, bu ülkelerin farklı şehirlerinde bulunmuş, ama daha evvel Almanya’ya hiç gitmemiştim. Açıkcası, hiç ilgimi de çekmemişti. Hem zaten Almanya’yı biliyordum ben. Almanya demek, çocuk bezi, kağıt mendil, ciklet, çikolata, jelden yapılma rengarenk ayıcıklar, nescafe, şampuan, deodorant, el kremi, oyuncak bebek, polyester gömlek, spor ayakkabı, el mikseri, saç kurutma makinesi, renk renk sigara, Mercedes, BMW marka araba, Itt Schaub Lorenz, Blaupunkt, Grundig marka televizyon, bilekten dirseğe kadar altın bilezik, tuhaf kesimli saçlar ve içerisinde “ih bin, ah zoo, ya voll…” gibi tuhaf seslerin de olduğu aksanlı bir Türkçe demekti. Oradan gelenlerin valizleri, arabaları, üstleri başları güzel kokardı. Doğusu vardı, batısı vardı. Sarışın, mavi gözlü, çok bira içen, tüylü şapkalar takan, kaba saba insanlardı. Sempatik gelmemelerinin sebeplerinden biri de, I.Dünya Savaşı sonunda onlar yenildiği için bizim de yenik sayılmamızdı. Suçumuz aynı tarafta olmaktı. Ben artık onlarla aynı tarafta olmak istemiyordum.

Derken… Büyüdüm. Dünyanın doğusu, batısı olmayan, yuvarlak, şahane bir yer olduğunu, insanlar arasında iyiler, kötüler ya da ezenler, ezilenler dışında ayrım yapılamayacağını öğrendim. Ve 2015 yılı Eylül’ünde yolum Almanya’ya düştü. Üstelik ziyaret için değil, yaşamak için.

Eşim ve kızımla birlikte iki yıldır Münih’te yaşıyorum. Size sokakların temizliğinden, metroda, otobüste saygıyla birbirini bekleyen insanlardan, trafiğin düzeninden, Alman mühendisliğinin ne şahane olduğundan falan söz etmeyeceğim. Anlatmak istediğim şey başka.

Münih, iklim olarak Akşehir’e çok benziyor. Bazı sabahlar, pencereyi açtığımda içime dolan hava, zihnimi karıştırıyor, kendimi Akşehir’de sanıyorum. Başka şeyler de var, bana Akşehir’de olduğumu düşündürecek.

Buraya geldiğimde dikkatimi çeken ilk şeylerden biri, hemen her sokakta rastlayabileceğiniz, ayakkabı tamircileri, terziler, küçük bakkallar, saat tamircileri, küçük ekmek fırınları, kasaplar, tuhafiyeciler, çiçekciler… oldu. Bu insanlar, küçücük, mütevazı dükkânlarında (evet bir Alman nizam ve intizamı içinde) sakin sakin işlerini yapıyorlar, o çevrede oturan insanlar da, tabiri caizse, bu dükkânları yaşatıyorlar. Alanın da verenin de mutlu olduğu, karşılıklı, güzel bir ilişki söz konusu olan.

Zamanla, kâh ihtiyaçtan, kâh meraktan girip çıkmaya başladım bu dükkânlara. Dikkat ettim, tümünün küçücük de olsa bir vitrini var. Yani yaptığı işle ilgili bir estetik kaygı taşıyor. Her şey tertemiz ve büyük bir özenle yerleştirilmiş. Hemen hemen tüm dükkânlarda, tüm ürünlerin fiyatını, satıcıya sormadan görebiliyorsunuz. Dükkânın kapısından girer girmez, içeride başka müşteri olsa da olmasa da sizi selamlıyorlar. Selam sözü burada, yani Bavyera’da, yaşı biraz ileri, biraz daha muhafazakâr olanlar için “Grüß Gott”. “Grüß Gott” tam da bizim “Selamünaleyküm”ün karşılığı. “Allah’ın selamı üzerine olsun” demek. Bir de “Servus” var. O da buraya ait, geleneksel bir sözcük. Daha samimi, daha sıcak. Hem selamlaşırken, hem ayrılırken kullanılıyor, ama anlamını bilmiyorum.

Ve iş ahlâkları. Hem kalite hem işçilik olarak çıta çok yüksek. Hiçbir ayrım gözetmeksizin, her müşteriye aynı özeni gösteriyorlar. Dürüst, güvenilir, sözünün eri insanlar.

Bir gün çay almak için bir dükkâna girdim. Yüzlerce çeşit çayın arasından (ne acıdır ki bir tane Türk çayı yoktu içlerinde) üç tane çay seçtim ve her birinden yüzer gram istedim. Satıcı kadın, üç çayın üçünü de ne bir eksik, ne bir fazla, tam yüz dört gram tarttı. Sordum. “Çünkü çayları içine koyduğum kâğıt ambalaj dört gram” dedi.

Bütün bu anlattıklarının içinde Akşehir nerede diyeceksiniz. Akşehir buydu. Türkiye buydu.

Saatçi Eyüp amca, ekmekçi Hacı Ali (Haceli), tuhafiyeci Abdullah, terzi Halis (Bakgör), bakkal İsmet amca, Yalçın Dortluoğlu, kasap Lütfi amca, Necati amca, Muhittin, ayakkabılarımızın kurtarıcısı Kuşçu amca, manifatura, mefruşat, konfeksiyon konularında Halis amca, Yaşar amca, içlerinde müstamelci Bekir amcamın da bulunduğu muhteşem Arasta esnafı… Bütün ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz, dükkânlarına en ufak bir rahatsızlık hissetmeden güvenle girdiğim, kendileri de, mekânları da tertemiz, güleryüzlü, yalansız, dolansız, dürüst esnaflardı. Akşehir ölçeğinde yerlerde hâlâ tek tük bu tür esnafa rastlayabilirsiniz belki, ama ne yazık büyük kentlerde çok zor. Dev marketler, alış veriş merkezleri silindir gibi geçti üzerlerinden. Aynı silindir, iş ahlâkının üzerinden de geçince…

Neticede, Almanya gelişmiş yer derler ya, yalan! Buralar 70’li yılların Akşehir’i gibi. Bizden öğrenecekleri çok şey var.

Münih, 9 Ekim 2017

Eski Akşehir’den bir kare (Fotoğraf Akşehir Belediyesi’nin web sitesinden alınmıştır.)

Yukarıdaki yazının İstasyon Gazetesi’nde yayımlanmış hali:

http://www.istasyongazetesi.com/kose-yazisi/2765/almanyanin-gelismis-bir-ulke-oldugu-yalani.html

Babil içinde yayınlandı

Almanya’nın Gelişmiş Bir Ülke Olduğu Yalanı’ için 12 yanıt

  1. Aah bu satırlar buram buram Akşehir kokuyor. Ellerine sağlık.

    1. Elimde değil, Münih bana hep Akşehir’i hatırlatıyor Çiğdem:)
      Sevgiler.

  2. Nigar yazıların, bir zamanlar – ki o zamanlar seninkilerle birebir örtüşen zamanlardı – hep benim de gözlemlemiş olduğum ama dillendirme ortamı bulmadığım/bulamadığım detaylarla dolu. Demek ki Akşehir ve içinde olanlara o derece detaylı takan sadece ben değilmişim:)).
    Meşguliyet durumunu bilemiyorum ama neden daha kapsamlı bir çalışma yapmıyorsun? Akşehir’in derli toplu bir özgeçmişe ihtiyacı var. Bu konu eksik kalmış bu güne kadar. Sende o potansiyelin fazlasıyla bulunduğunu yazılarından da görüyorum.
    Yerel gazeteye de yazdığını duydum. Aldıklarını memlekete böyle geri veriyor olman da takdir edilesi.
    Münih’e ve çay(lar)ına sevgiler.

    1. Sevgili Mete, güzel sözlerin için çok teşekkür ederim. Tespitlerin çok yerinde. Özellikle yerel gazeteye yazmaya başladıktan sonra, Akşehir’in özgeçmişine ilişkin çok önemli çalışmalar yapan insanlarla tanıştım. 2014 yılında belediyenin Dr. Muharrem Bayar’a hazırlattığı kitaba bir bakmanı öneririm. Bence şimdiye kadar yapılan en derli toplu çalışma bu. En azından, benim bildiğim. Bunun dışında, daha özellikli alanlara eğilen (mimarî, sosyal yaşam, yemek kültürü vs) çalışmalar da var. Keşke gerekli araştırmayı yapacak vaktim olsa, bu güzel işi üstlenebilsem ama şimdilik mümkün görünmüyor. “Detaylı bakan bir göz” ve de metodolojiyi bilen biri olarak sen neden yapmıyorsun? 🙂
      Münih’in çayları neredeyse donmak üzere. Yine de bir ara uğrayıp selamını fısıldayacağım.
      Sağlıkla, sevgiyle kal.

  3. Sevgili Nigâr,
    Bahsettiğin “Akşehir Tarihi” adlı kitabı en kısa sürede edinirim diye ümit ediyorum. Ümit ediyorum, zira şimdiden “Yoklar Listesi”ne girmiş gibi görünüyor. Haberdar ettiğin için teşekkür ederim.
    Aslında kastettiğim, Akşehir hakkında on kitap dahi yazılmış olsa senin “inceleme-anı” türü yazılarındaki tadı verebileceğini hiç zannetmiyor olmamdı. Yazılarını çekici kılan ne metodoloji ne kuru yazma tekniği bence.
    Tema seçimlerin ve bu temaları uyarlama kabiliyetinle, pek göze batırmadığın ama yazılarında alttan alta kendini hissetttiren yoğun sağduyu zevkle okutturuyor her birini.
    Çalışmaya gelince ben de şu an vakit konusunda sıkıntılıyım ama en kötüsü de böyle bir şeyi yapmayı daha önce hiç düşünmedim doğrusu. O yüzden “Sen neden yapmıyorsun?!” u okuduğumda hafiften irkilmedim desem yalan olur 🙂
    Ama sana birşey söyleyeyim. Aslında sen şu anda yazıyorsun o eseri; aynı yazılarındaki gibi göze batırmadan, farkettirmeden… Eline sağlık.
    Sevgiler.

    1. Mete, sevgili arkadaşım, yazdıkların beni mutlu ediyor, yüreklendiriyor, sağ ol. Kim bilir, belki dediğin gibi bir yoldayımdır da farkında değilimdir. En iyisi, ben yazmaya devam edeyim, sen okumaya, yorumlamaya. İyilikler, güzellikler çıksın karşımıza.
      İçten sevgiler.

  4. Muharrem Bayar’ın Akşehir Tarihi kitabını hala bulamadım…

    Normalde es geçebilirdim ama kitapta büyük amcam Harputizade Hacı Mustafa Lütfi Efendi’nin henüz basılmamış eserlerinden bahsettiği bilgisini aldım.

    Muharrem Bey’in nerede yaşadığını biliyor musun Nigar’cığım? Akşehir’de değildir herhalde…

  5. Okunması çok kolay olmuş. Etkileyici. Pek bakılmayan yerden bakmışsın.

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.